Son yıllarda felç (inme) vakalarının yalnızca ileri yaş grubunu değil, 20’li ve 30’lu yaşlardaki gençleri de ciddi biçimde etkilediği ortaya çıktı. Uzmanlara göre bazı erken belirtiler göz ardı ediliyor ve tanı sürecindeki gecikmeler kalıcı hasarlara yol açabiliyor.
Genç Yaşta Felç Riski Yükseliyor: Gerçekler Endişe Verici
Felç genellikle ileri yaş hastalığı olarak bilinse de, yapılan yeni araştırmalar genç yetişkinlerde de ciddi bir artış yaşandığını ortaya koyuyor. Türkiye’deki nöroloji uzmanlarının saha gözlemlerine göre, 18 ila 45 yaş arası bireylerde felç vakalarının görülme oranı son 10 yılda iki katına çıktı.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verileri, küresel çapta 15-49 yaş grubunda inme oranının her yıl artmakta olduğunu ortaya koyarken, Türkiye’de de benzer bir tablo söz konusu. Ancak dikkat çeken nokta şu: Bu artış birçok hekimin ve sağlık çalışanının da gözünden kaçabiliyor.
Neden Gençlerde Artıyor?
Felç riskinin gençlerde yükselmesinin ardında birçok faktör yer alıyor. Uzmanlar bu artışın temel nedenlerini şöyle sıralıyor:
- Sedanter yaşam tarzı: Uzun süreli masa başı çalışma, hareketsizlik ve fiziksel aktivite eksikliği
- Yüksek stres düzeyi: İş, okul ve sosyal baskılar gençlerde kronik stresin kalp-damar sağlığını olumsuz etkilemesine yol açıyor
- Dengesiz beslenme: Fast food, enerji içecekleri ve yüksek şekerli gıdalarla beslenme alışkanlığı
- Sigara ve elektronik sigara kullanımı
- Genetik yatkınlık ve hipertansiyonun erken başlaması
- Kullanılan bazı doğum kontrol ilaçları ve hormonal tedaviler
Bu faktörler damar sağlığını bozar, pıhtılaşmayı tetikler ve beyin damarlarında tıkanıklığa sebep olarak inme riskini artırır.
“Genç Hastalarda Tanı Gecikiyor”
Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Ayşe Erdem, genç felç hastalarında tanı sürecinin genellikle geciktiğini vurguluyor:
“Ne yazık ki genç bireylerde felç şüphesi çoğu zaman ilk değerlendirmede göz ardı ediliyor. Baş dönmesi, konuşma bozukluğu veya kol-göz uyuşması gibi belirtiler psikolojik olarak algılanabiliyor. Bu durum hem doktorların hem de hastaların dikkatini geciktiriyor.”
Erken müdahale ile beyin dokusunda kalıcı hasar önlenebilecekken, tanıdaki gecikme felç sonrası yaşam kalitesini ciddi şekilde etkiliyor.
Hangi Belirtilere Dikkat Edilmeli?
Uzmanlara göre genç bireylerin şu belirtileri asla hafife almaması gerekiyor:
- Ani gelişen yüz, kol veya bacakta uyuşma ya da güçsüzlük
- Konuşmada bozulma veya anlamsız konuşmalar
- Görme kaybı veya çift görme
- Denge kaybı ve baş dönmesi
- Şiddetli ve ani baş ağrısı
Bu tür belirtilerin varlığında hiç vakit kaybetmeden 112 acil servis aranmalı veya en yakın hastaneye başvurulmalı.
Türkiye’deki Veriler Ne Diyor?
Türk Beyin Damar Hastalıkları Derneği tarafından paylaşılan istatistiklere göre, her yıl Türkiye’de yaklaşık 150.000 felç vakası görülüyor. Bunun %15-20’sini 50 yaş altı bireyler oluşturuyor. Bu oran her geçen yıl artıyor.
Özellikle son beş yılda, büyük şehirlerdeki üniversite hastanelerine başvuran genç inme vakalarında belirgin bir yükseliş kaydedildi. Kentsel yaşamın getirdiği yoğun stres, uyku bozuklukları ve sağlıksız beslenme gibi etkenlerin bunda büyük rolü var.
Felçten Korunmak İçin Ne Yapmalı?
Uzmanların önerdiği korunma yöntemleri ise şöyle sıralanıyor:
- Düzenli sağlık kontrolleri: Tansiyon, kolesterol ve kan şekeri seviyelerinin takibi
- Sağlıklı beslenme: Akdeniz tipi diyet ve düşük tuzlu gıdaların tercih edilmesi
- Düzenli egzersiz: Haftada en az 150 dakika orta yoğunlukta fiziksel aktivite
- Sigara ve alkolü bırakmak
- Stres yönetimi: Meditasyon, terapi ve uyku düzeninin sağlanması
Ayrıca aile öyküsü olan bireylerin, inme riski açısından daha yakından izlenmesi öneriliyor.
Farkındalık ve Eğitim Hayat Kurtarıyor
Uzmanlara göre gençler arasında farkındalık oluşturmak büyük önem taşıyor. Sağlık Bakanlığı ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının düzenleyeceği bilinçlendirme kampanyaları ile bu konuda ciddi ilerleme sağlanabilir.
Ayrıca tıp fakültelerinde ve acil servis eğitimlerinde genç yaşta inme olasılığına dair modüllerin artırılması gerektiği de vurgulanıyor.
Gençlerdeki felç vakalarındaki artış, artık göz ardı edilemeyecek düzeye ulaşmış durumda. Hem bireylerin hem de sağlık profesyonellerinin bu konuda daha dikkatli olması, erken tanı ve önleyici tedbirler açısından hayati önem taşıyor. Özellikle belirtileri doğru tanımak ve zamanında müdahale etmek, kalıcı hasarları büyük ölçüde önleyebiliyor.