Eski Mezopotamya, duyguların bedenle ilişkilendirilmesinde oldukça farklı bir bakış açısına sahipti. Mezopotamyalılar, duyguların sadece zihinsel değil, aynı zamanda bedensel tepkilerle de bağlantılı olduğuna inanırlardı. İlginç bir şekilde, sevgi ve mutluluk gibi duygular, bugünkü anlayışımızdan oldukça farklı organlarla ilişkilendirilmişti. Eski yazıtlarda, sevginin dizlerde, mutluluğun ise karaciğerde olduğu ifade edilmiştir.
Mezopotamya’da, insan vücudunun farklı bölgeleri belirli duygusal durumlarla bağlantılıydı. Sevgi, insanın dizlerine yerleşmişti. Bu, dizlerin hem fiziksel hem de duygusal açıdan önemli bir yer olduğunu gösteriyor. Mezopotamyalıların dizlere bu kadar büyük bir anlam yüklemesi, belki de toplumlarında duygusal bağların bu organla simgelenmesinin bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Sevgi, başkalarına duyulan bağlılık ve şefkat, dizlerde vücut bulur ve bu bölgeler, tinsel bir anlam taşırdı.
Mutluluk, karaciğere atfedilen bir diğer duyguydu. Eski Mezopotamya’daki inanç sistemlerinde karaciğer, duygusal dengeyi ve genel yaşam kalitesini temsil ederdi. Bir kişinin karaciğeri sağlıklı ve dengeliyse, o kişi mutlu kabul edilirdi. Karaciğerin bu kadar önemli bir organ olarak kabul edilmesi, toplumun hem bedensel hem de duygusal sağlığına verdiği önemin bir göstergesiydi.
Bu inançlar, sadece tıbbi ve bedensel sağlığın değil, aynı zamanda duygusal sağlığın da fiziksel bir temele dayandığına dair eski bir görüşü yansıtıyor. Mezopotamyalılar, duyguların bedenin farklı bölgelerine yerleştiğini düşünerek, sağlık sorunlarını sadece fiziksel değil, duygusal dengeyle de ilişkilendirmişlerdir. Bu görüş, antik tıbbın temel taşlarından biri olarak kabul edilebilecek bir düşüncedir.
Ayrıca, eski Mezopotamya’daki yazılı belgelerde bu tür inançların ve açıklamaların yer alması, toplumların duygusal ve zihinsel yaşamlarını nasıl ele aldıkları hakkında derinlemesine bir bakış sunuyor. Duyguların organlarla ilişkilendirilmesi, bu halkların sağlık ve zihin arasındaki bağı daha farklı bir perspektiften değerlendirdiğini gösteriyor.
Sonuç olarak, Eski Mezopotamya’da sevgi ve mutluluğun farklı organlarla ilişkilendirilmesi, insanların duygusal deneyimlerini bedenle ne denli iç içe bir şekilde algıladığını gösteriyor. Bu tür inançlar, hem tıbbî hem de kültürel açıdan antik dünyadaki zenginliği ortaya koyuyor ve günümüze kadar süren etkilerini hissettiriyor.